11 Temmuz 2013 Perşembe

Mimlendim! #Ben Kimim Doktor!

Selaaaaaaaaaaaaaam ( Bunu her sabah yüksek sesle söylerim ) Şuan Yurtdışındayım ve inanılmaz soğuk. İzmirde olduğum günleri özlüyorum ( Aslında özlemiyorum terden uyuyamazdım) Oje delisi ablacık sağolsun mimlendim. :/


Ben kimim?

Deniz Karaman efendim. Sadece arkadaşlarım bana Tunnis der. 18 yaşındayım. 4 yıl boyunca orta okulu yurt dışında bitirdikten sonra İzmirde okumaya başladım. Bu senede İstanbulda yeni maceralara başlayacağım. 


Blogumun adı nereden geliyor?

Bu biraz karışık aslında. Şöyle açıklayayım; Herkesin unutmak istediği ve unutulduktan sonra küfür eden kişilikten geliyor. Bungee Jumping Yapan Zombi; ise Plants vs Zombie oyununda ki Zombilerden biri. 


Blog açmaya nasıl karar verdim?

Ablanın zoruyla. Aslında hep açmak istedim ama utanmıştım yazdıklarımı paylaşmaya. Şimdi ise herkese göstermeye can atıyorum.. ( Tabi ki yazdıklarımı)

Neden kitap blogu?

Çünkü AŞIĞIM. DELİYİM. Erkeklerin araba sevdasıyla yarışır benim kitap manyaklığım.

Kişiliğim

En zor kısım. Ben kendimi hep yarı Rus olarak tanıtıyorum insanlara. Çünkü her zaman party yapmaya hazır, bütün durumlarda gülmeyi başaran biriyim. %50 üşengecim ama  tembelleşmediğim zamanda en ufak leke görsem zemini aşındıracak kadar titizliğim tutar. Komik biriyim galiba çünkü çevremdeki herkes gülmeye başlıyor ben konuşunca. Prof Gamer'im. Şuan Dota 2 öğreniyorum. Daha fazla bende tanımıyorum kendimi ama emin olun kendimi zor duruma düşürmeyecek kadar düşünüyorum.


Hoşlandıklarım

Kitaplar, Oyunlar, Sert Kahve, Cuma günleri, Anime seyretmek.. Çılgın ve komik insanlar.

Hoşlanmadıklarım

Çok bilmiş ve Ukala insanlar. Polisler.


En çok sevdiğim kitabım

Hepsi.


Çantamda olmazsa olmazım

Cüzdan, Sigara, Anahtarlık, Telefon, Kulaklık ve gözlüklerim.


En son okuduğum kitap

Çavdar Tarlasında çocuklar


5 Temmuz 2013 Cuma

Söylemiş miydim?

Hayatımın en değer verdiğim kısımları bitmek üzere. 18 OLDUM ve sanki herşey aynı. (3 ay önceydi) Bu zaman dilimi içinde bir çok şey oldu. Ben burda ne ANARŞİST olduğumu nede hükümete KARŞI olduğumu anlatacağım. Hikayelerim devam ediyor ama sonlarını getiremiyorum. İşte size bir tanesi daha....
                                                                        
                                                                           Ludovico Einaudi


Bir adam var. Hiç tanımıyorum onu. Karşılaşmadık bir kere bile. Ama bana aşık olduğunu hissedebiliyorum. Onun aşkını kullanabileceğimi biliyorum. Hiç okunmayacak satırlara kurban olacak kendisi haberi yok. Beynim yıkandığında dahi canımı acıtacak onun var olmayışı. Ama bana aşık biliyorum. Küller meleğe dönüştüğünde gözlerimden akan yaşlar duracak. Biliyorum benim için ayakkabılarını eskitecek asfalt yollarda. Sesini bile duymaya üşeneceğim zamanlar olacak. Ondan gitmesini aynı zamanda tenime dokunmasını isteyeceğim. Tırnaklarına ruj sürecek kızımızın beni zaman içinde unutmazsa. Benim vücudumu benden iyi tanıyorken tek tek yolacak saç tellerimi. Kendimi ateşe atmak istediğimde belimden sımsıkı tutacak bilek güreşindeymiş gibi ve kıracak dizlerimi. Bir adam var hiç görmediğim. Hiç sıkılmayacağım onun toprağını eşelerken. Tabutunu tek başına taşıyabileceğim kadar hafif ve müzik için ölecek kadar hassas. Ağlamayı su  içmek sanacak ve emecek göz pınarlarımı. Bu adam sömürecek gençliğimi ve hiç yaşlanmayacak. Hiç takmadığı kemeri dolayacak boynuma. Ellerimi arkadan birleştirerek azcıkta canımı acıtarak Seni Seviyorum diyecek. Gerçekten içten ama bu lafı. Hırçın biraz aklı. Zehirli değil. Bu adam öyle biri ki hiç güldürmeyecek yüzümü. Yazdığım satırları acı içinde bana vurarak çevirtecek. Tokatları dudaklarımı kanatacak.. Sayfalar havalanırken arka planda parke üzerinde ölmüş olurum belki. Kalp atışlarım yavaşlar, bilincim kaybolur. Bütün çalınmış parçalar yerine oturur. O adam gelmez belki diye kapı pencereyi açık bırakır kötü biri olduğu için değil beni sevdiği için yolları saman tarlasına çevirip yakarım. Düşünmek istemediğim ihtimallerle dolacak kafam. Başkası canımı acıtırsa onu dünyanın sonuna itecek, kendisi iz bırakınca sorun çıkmayacak. Bu adamı kafamda canlandırabiliyorum şimdi. Görüntüsü çok net düşecek aklıma. Ben onu tanırken o beni bilmeyecek. 


#direngeziparki #occupygezi  #occupyturkey 

16 Nisan 2013 Salı

Kafamdan geçen şeyler 1



“Hiçbir şey yokken aklımda oksijen patlamasıyla hayata dönüşüm.” Aslında zamanın durması gerekiyordu o an. O gün okula geç kalmalıydı. Asla alarmı kapatıp tekrar yatmamalıydı. Sabah kalkıp, kıyafetini çekiştire çekiştire yürüyüp metroya binseydi belki de her şey farklı olurdu. Ama hayır. Geç kalıp minibüse bindi. Kulağında sevdiği müzik, aklında ne yazacağına dair fikirlerle yürüdü. Elinde izmaritine kadar kül olmuş sigarayla insanların kafasından neler geçtiğini düşündü. Bir yandan gülüyordu çünkü komik geliyordu. Havada uçuşan toz zerrecikleri gibi fikirlerinin nereye gittiğini merak ederdi hep. Nasıl olsa beyni her şeyi kaydediyordu. Yinede kimsenin onları ondan çalmadığına sevindi. Hava sıcaktı. Öldüğünü sandığı ağustos böceklerinin geri geldiğini duymak istiyordu. Çantasında hiç ayırmadığı sevdiği serinin 3.kitabı, cüzdan sigara gibi önemsiz şeyler vardı. Okula sigarayla nasıl gittiğini sormayan minibüs şoförüne “indirimli” öğrenci ücretini verdikten sonra oturdu.  Yanındaki teyze telaşla gözlerini kaçırıyordu ondan. Belki de parfüm kokuyordu yada makyajı çok fazlaydı. Ama onlar kendisini rahat hissettiyordu. Deniz kenarından hızlıca geçerken sıcak havayı hissetti. İçini titretiyordu ılık rüzgâr. Ödevlerini hiç yapmasa da sınavdan yüksek not almayı bekliyordu. Müziği yazıları için ilham verici derece yüksekti. Asla en yüksek düzeyde dinlemezdi. Böyle yaparak kulaklığını bir süre daha idare edebileceğini düşünürdü hep. Yüksek ses hoparlörü patlatırdı çünkü. Minibüs yolcu almak için durdu. Ama umurunda değildi. Şarkıda çalan piyona solosundaydı o. Hayalleri hiç gelmeyen sevgilisi  yerine sarılıyordu ona. En sevdiği şey çalan bas’ı dinlemekti. Ne keman, ne piyano nede gitar. O bas çalmak istiyordu. Müziği müzik yapan insanın derinliklerine inen bastı. Hiçbir zaman yazmaya vakiti olmamıştı. Çünkü ilhamını yazdıkça azalan can barı gibi düşünürdü. Aklında hep bir numara olan kitabını kendisine 18. yaşına hediye olarak vermek istiyordu. “Kendimden kendime hediye.”  Ama romanın bitmesine çok vardı ve zamanı azdı. Asla zamanında yetiştiremezdi. İnsanların telaşlı halleri veya çok agresif ruh halleri güvenli değildi. Annesine kavanoz fırlatan yada babaannesinden dayak yiyen 1.90’lık çocuk onun hiç tatmadığı duyguları yaşatıyordu. Kalkıp yeni binen kadına yer verdi. Bugün çok sıradan bir gün olmalıydı. Gözyaşlarını tutamıyordu içindeki çocuk. Okula gidip geri dönmeliydi. Sadece bunu yapacaktı. Her yer güvenli olmasa da hayatında gerçekleştiremediği anılar canını yakıyordu. Normal bir hayat istiyordu. Annesini son bir kere görmek onun elini tutmak.. “Maman ”.
Sonradan yaşananlar tamamen talihsizlikti. Tutunmak için yer bulamadığı anda minibüsün kapıları açıldı. Ayakta duran bir çok kişi ve kendisi dahil herkes sarsıldı ama tek düşen oydu. Gerisin geriye düştüğünde zaman yavaşladı. Kafasını çevirip görmeye fırsatı olmamıştı denizi. Hoş zaten gözlüklerini takmamıştı göremezdi. Çantası fırladı elinden, güçlü kuvvetli bir genç onu tutmaya yeltendi ama çok geçti. Şeytanın tüyü gibi savruluyordu sanki. Kendini özgür hissediyordu. Babasının ona hiç söylemediği ninniler şimdi en yüksek dozda kanına enjekte ediliyordu. Nefesini tuttu. O ninniye bir isim vermeliydi. Havada süzüldüğü birkaç saniye için özgürdü. Matematikte iyi değildi yinede bu olaydan en az birkaç kırıkla sıyrılabilirdi. “ Özür dilerim. Hoşça kal diyemediğim için. Seni kırdığım için anne. Gece yatarken küfür ettiğim için özür dilerim teyze. Önemli değil. Abla kendine iyi bak, seni de seviyorum. Arkadaşlarım. Sizi çok özledim. Sasuke.. özür dilerim.” 
Yazar olmak. Geçimini birkaç yazıyla sağlamak. Sevdiği adamla evlenip mutlu olmak. Geçmişte yaşadığı şeyleri kırık bir gülümsemeyle hatırlamak. Üniversiteye dil bölümünden girip turist rehberi olmak. Sigarayı bırakmak. Arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirip dünyanın en önemsiz işleriyle uğraşmak istiyordu.
Hoşlandığı ne varsa sildi attı kafasından. Sımsıkı kapadığı gözlerini açtığında cinsiyetini belirleyemediği bir ses duydu.
“Ölmek istemiyorum.”
Sonra uyandı. Kurtulabilirdi. Belki bir ihtimal. Yıllarca sürecek bir sürü tedaviyle sıyrılabilirdi.
“Normal bir hayat istiyorum.”
O gün evden geç çıkmalıydı. O minibüse asla binmemeliydi. Yada sabah erken kalkıp metroyla gitmeliydi.
“Anne.”
Ama neyi değiştirirdi?
O gün minibüsten fırladığında kurtulma ihtimali o araba ona çarptığında 0’a düştü. Gözleriyle gördüğü son an. Duyduğu huzur verici melodi.
“İyi biri olabilirdim. Belki ölmeseydim.”

16 Mart 2013 Cumartesi

Okunan Kitaplar

1. Jean Christophe Grange / Sisle Gelen Yolcu


Ben gölgeyim. 

Ben avım. 

Ben katilim. 

Ben hedefim. 

Kurtulmak için tek çarem var: diğerinden kaçmak. 

Peki ya diğeri de bensem? 


Kitabın konusuna yer verilmediği halde gözlerim kapatıp almıştım bu kitabı. Cumaova'sı yönünden Karşıyaka'Ya giden metronun içinde Kalabalığın gözlerini bana diktiği zaman ilk sayfayı çevirdim ve bir anda kendimi alıkoyamadım okumaktan. Spoiler vermeden direk konusuna geleyim ; bir psikiyatrist var ve bir cinayet zanlısının tedavisini üstlenirken bir yandan da cinayeti araştırmaya koyuluyor. Cinayet zanlısı hiç bir şey hatırlamıyor ama yinede karısı bildiği kadınla sahilde yürürken vuruluyor ve gözlerine inanamayan Mathias ( Kahramanımız) adamlardan kaçmak için bin bir badire atlatlıktan sonra bir trene biniyor. Üstü başı kendine yakışmayacak biçimde milletten gözlerini kaçırarak evine gitmek isterken bir adam kendisini tanıdığını ve eğer tekrar konuşmak isterse diye kartını uzatıyor. Tylar orada kopuyor. Her sayfası özenle yazılmış hiç bir detay atlanılmamış ve akıcılığı sel gibi akıyor. Teyzemin evinde oturup 200 sayfa okuduğumu biliyorum. Sonu tahmin edilemeyecek kadar şaşırtıcı konusu kadar ama vereceğiniz ve okumak için harcayacağınız zamana değer!
Mathias sen gerçek bir doktorsun diyebiliyorum sadece.. 






2.  Asi  - Thomas E. Sniegoski 


Asi melek.  Cennetten düşen meleklerle fanilerin çocuklarına Nefilim denir. Aaron corbet o nefilimlerin en güçlüsüydü. Çünkü ona yarı melek güçlerinin yanında affetme yetisi verilmişti. Düşman ve Av melek olunca savaş kaçınılmaz oluyor. Siyah kanatlarıyla ortaya çıktığından beri diğer düşmüş meleklerin ve katledilen ailesi ile kaçırılan kardeşinin peşine düşen Aaron'un hikayesi anlatılıyor. Altın iplikle dikilen yaralarıyla melekler düşmanken bile kendi nedenleriyle haklılar. Güçler ve Düşmüşlerin arasındaki köprü Aaron'un hikayesini okumak gerçekten sizi o dünyaya götürüyor. Bir çırpıda okuduğum kitaplardan. 












3.  Asi 2  - Thomas E. Sniegoski 



Aaron, köpeği Gabriel ve yol arkadaşı Camael ( eski güçlerin komutanı) Arie'yi bulmuşlardır ama bu sefer görevleri daha zordur. Arie'de düşmüş melekler düşman gözlerle onları esir almıştır ve güçler daha da güçlenmiştir.( Çok saçma geldi yazınca)

Nefilimler çoğalıyor bu kitapta ama yine spoiler vermeyeceğim. Aaron gerçek babasını öğreniyor ve bu sizi şaşırtmıyor aslında yani ben şaşırmadım. Melekler yine güçlü ama günahları işlemekten çekinmiyorlar. Neden diye sorulduğunda güçlerin komutanı şöyle diyor ; "Hepsi Tanrı için. " Vercihel'e acıyor insan ama onun cezasını bir çok kere dövüştüğü Aaron değil Tanrı verecek. Kitabın son sayfalarında bitmesin diye içinizi geçiriyorsunuz ama bitiyor. Merak etmeyin kitap 5 cilt. Yakında 3.cildide çevirilecek.







  
4. Psikiyatrist   - Wulf Dorn 


 Yazarın tek sorunu Türkler herhalde. Bir kaç sayfa boyunca alay dolu yazılarını okumak zorunda kaldım. Sanki Türkler hiç almanca konuşamıyormuş gibi! Evet yazarımız alman. Ve tabii ki kahramanımız bir kadın. Sevgilisini uğurladıktan sonra havalanın dan çalıştığı kliniğe gidiyor. Orda sevgilisinin bıraktığı bir hasta var. Psikiyatristimiz kadına yaklaşmaya çalışıyor ama kadın içine kapanık sorunlu ve pis kokuyor. Kadın hastasını bırakarak diğer gün ilgilenmeye karar veriyor. Ama oda ne ? Kadın ortalarda yok. Kaçabilmesi imkansız. Onun hakkındaki bütün dosyalar kayıp. Psikiyatr takip edilip tehdit ediliyor o günden itibaren. Bu olayı araştırıyor ama hep yanlış yolda. İlerleyen sayfaları sırf bitirmek için okudum. Sonu güzel ve tahmin edilemiyor ama beni sıktı doğrusu. Ortalarında duraklıyor ve sonradan golü çakıyor yazar. Yinede konusu iyi. Ama kahramanlar inandırıcı değil. Yinede okuyabilirsiniz tabiğ.








5. Buz gibi Soğuk   - Tess Gerritsen 


  
Hayalkırıklığına uğradığım kitaplardan biri. Rizzolli ve İsless dizisinin kahramanlarının kitabı. Adli tabib isless bir konferansa gidiyor ve bir kaç gün için çıktığı dağ gezisinde başına gelmedik kalmıyor. Ben okurken inanılmaz derecede sıkıldım. Karakterlerin ölme sebepleri çok saçma ve Maura'nın arkadaşı Doug'a ne olduğunu anlamadım. Adam onları kurtarmak için yardım ekibi bulmaya gitti ama ne olduğu söylenmedi. Onun peşinden Maura gitti ama kurtarıldı hemde bir 14 yaşında bir çocuk tarafından. Ruhani bir grubun hikayesini de ele almış. Erkekler bir sürü eşe sahip olabiliyor yaş konusu sorun olmadan. Genç delikanlılar ise sürülüyor ordan. Ama kitap sürekli kendini tekrarlıyor. Belkide önceki kitapları okumadığım için bana öyle gelmiş olabilir ama  o kadar yavaş ve durgun ki anlatım bir kaç kere vazgeçtim okumaktan. Yinede okumak isteyenler okuyabilir..







5. Taht Oyunları - George R.R. Martin


Bu kitabı ben yazmalıydım! 800 Sayfaya sığdırılan o kadar güzel bir dünya var ki. Elime aldığımdan beri sadece derslerde ve okulda okuyordum. Soran herkese konusunu anlatmak bıktırdı beni ama bunu bir kere daha sizin için yapacağım. Yedi Krallık adlı bir diyar ve orda yaşamlarını sürdüren bir çok hanedanın dünyasına hoşgeldiniz. Ejder kral Targaryen, Ulu kurtlar olan Starklar ve Altın Aslanlı Zengin Lannisterler. Ejder kralı öldürüp yerine geçen Barathon hanedanından Kral Robert eski dostu Eddard Stark'ı ziyarete gidiyor ve onu Kral Eli ( vezir gibi) ilan ediyor. Kışyarı Lordu Eddark stark önce kabul etmiyor ama sonra çocuklarının geleceği için kabul ediyor. Kraliçe ve ikiz kardeşinin ensest ilişkisini gören Bran Stark ( Stark hanedanın Altair ve Ezio'su.) Kulelere tırmanıp hiç düşmezken kral katili Jaime tarafından kuleden atılıp kötürüm kalıyor. Eddark Stark'ın gayri meşhur oğlu Jon Kar ( sana piç diyemiyorum Jon <3 ) kışyarını bırakıp kara kardeşlere katılmak üzere diyarı koruyan Sur'a gidiyor. Onurlu, gururlu Eddard'ımız entrika ve oyunlara hiç gelemiyor ama Kral toplarına vardığında peşini bırakmayan ihanetlere maruz kalıyor. Hanedanın gerçek varisi Targaryen kardeşler dar denizin ötesine gidip oradan krallığı geri almak isteyen viserys ve küçük kardeşi Daenerys targaryen' in hikayesinide unutmamak lazım. Kraliçenin kardeşi Tyrion Catelyn Stark tarafından kaçırılıyor ve Bran'ı ve önceki Kral Eli'ni öldürmekle suçlanıyor. ( Jon Arryn) Kral Eli (Eddard) Jaime ile dövüşüp yaralanınca Kral Robert ölüyor ve başa Eddard'ın geçmesini istiyor tabiki Joffrey büyüyene kadar ama Cersei ( Kraliçe) o kadar aptal değil ve olaylar gelişiyor. Tabiki anlattığım kadar az hanedan yok. Kitabı ilk elinize aldığınız zaman isim kargaşası başlıyor. Ama sonra oturuyor ve isimler geçtiği zaman kimin kim olduğunu biliyorsunuz. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor ve kime güveneceğinizi bilmiyorsunuz. Ana karakterler bile ölürken kitapta anlatılan ölümler bişey yapmıyor size. Ama bir süre sonra isimler uydurulmuş gibi geldi bana gerçi o kadar büyük bi dünya kurarsan isimleride sallamak zorunda kalırsın. Her hanedanın adını ve simgesini akılda tutmak gerekiyor çünkü bir süre sonra karıştırabiliyorsunuz. İkinci kitabın 1.kısmındayım ve 2.kısımı okumak için sabırsızlanıyorum. Eğer lotr seven biriyseniz buna aşık olacaksınız!



12 Şubat 2013 Salı

Kötü Adam Syler aka Gabriel


Geçenlerde Heroes'i bitirdim. Son bir sezonu kalmıştı olayların rayına oturması için ama yayından kaldırılmış. Bu fotoğrafı neden koydum? Küçüklüğümden beri kötü karakterleri iyilerden daha fazla sevmişimdir buna komşu çocuğuda dahil. Sylar'ı hepiniz bilirsiniz Hiro ona beyinci adam diyor. İçindeki açlık bütün güçleri ele geçirmek, kendi bünyesinde toplamak istiyor. 

Sylar yalnız bir adam. Çocukluğundan beri üzerinde "sen daha iyisini yapabilirsin" baskısı var. Annesi hep kışkırtıyor bunu. Gabriel'imiz normal gözlüklü saat tamircisi rolündeyken olaylar gelişiyor ve annesi dahil 50 kişiyi öldürerek kötü ününe kavuşuyor. İlerleyen bölümlerde evlatlık olduğunu, babasının  annesini öldürüp onu para karşılığı sattığını öğreniyor.  Hiro zamanda geri gidip ona yalnız öleceğini kimsenin göz yaşı dökmeyeceğini söylüyor ve haliyle iyice psikolojisi bozuluyor.  İyice yalnız kalan Sylar normal biri olmak için güçlerini bırakmaya bile hazır haldeydi.( Ben senin yanındayım Gabe!) 

Hereos'un bir bölümünde Syler birinin Shapeshifting (şekil değiştirme) gücünü alıyor ve Danko denen ajanla beraber yetenekleri olan insanları avlamaya çalışıyorlar. Aslında olay çok uzun burda onu özet geçmeyeceğim çünkü izlemeyenler olabilir sadece sylar kısmını anlatıyorum. 324 bu şekilde başlıyor.


 Ajan Taub kalkıyor aynada kendine bakarak.



Aynaya bakıp soruyor kendine ;




Sonradan gerçek halini almaya başlıyor ;






Tadaaa Syleer!! Ama bir sorun var.


Ağzının içinden fazla diş bulup çıkartıyor. 

Sonra aynada ki aslına ne diyor biliyor musunuz?


Bundan sonra resimlerle devam edip altına açıklamalarını yapacağım.


Danko denen keltoş gelip onu ikna etmeye çalışıyor çünkü Sylar Ajan Taub olarak devam ederse işine avantaj tabi ki onların elinde. (Bu arada Taub almancada Sağır anlamına geliyor. Taube'de güvercin demek.)


Kılık değiştiren adam ( kılıbık derdim ama iğrenç olurdu.) syların şekline gelip Danko'yu kandırmaya çalışıyor ama tabiğ sylar kafasının arkasına demir parçası sokup öldürüyor. (Clairden ölümsüzlüğü aldığı için tek bir yerden ölüyor) Kılık değiştiren  syler'in kılığında öldüğü için herkeş onun öldüğünü sanıyor, Kahramanız da kılık değiştirerek elini kolunu sallayabiliyor. Danko'nunda işine geldiği için bu durum adamı ikna çabalarında ama syler yutmuyor.






Danko hala ikna çabalarında. Eğer Taub olarak kalırsan istediğini yapabilirsin, istediğin adamı öldürürsün ama tekrardan kendin olursan peşine düşüp hayatını cehenneme çeviririm diyor. Anlamlı bakışlardan sonra kalkıp gidiyor. Tam giderken sylar tekrardan Ajan Taub oluyor ama beni benden alan bir sahne geliyor şimdi. Gömleğini kıvırıp bileğine I AM SYLAR yazıyor katilimiz diğerlerinin kafalarını kestiği şekilde. Yani içinde hala sylar olarak bilinmek isteyen biri var.



Devam edecek.. 















11 Şubat 2013 Pazartesi

2013 Kitaplığı ( Sonradan Eklenenler)


Delilik nedir biliyor musunuz? Gittiğiniz her kitapçıdan kitap almaktır. İşte benim deliliğimde bu. Soldan sağa;
1.Boş Oda
2.Asi 2
3. Asi 1 
4. Psikiyatrist
5.Zebani
6. Kokoloji 2
7.Tecavüz
8.Mutfak
9.BABA
10. Piraye ( benim değil)
11. Greg'in günlüğü
12.Buz gibi Soğuk
13. Sisle gelen yolcu ( Bu fotoğrafta neden yok? Arkadaşıma verdiğim kitap geri gelmedi :/)

Kendine ait kütüphanenin varlığı kadar rahatlatıcı birşey yok. Okumak istediğim çok fazla kitap var ve ben sırasıyla 4, 12 ve 13 numarayı okudum inanın bana 13 numara dışında beklenen kadar iyi kitap değil ikisi. İleride kitap eleştirmeni olmayı düşünüyorum.( Nasıl olacaksa)


Sonradan Eklenenler :3


1) Buz ve Ateşin Şarkısı 2 (1.kısım)
2)Buz ve Ateşin Şarkısı  2 (2.kısım)
3.Buz ve Ateşin Şarkısı 3 (1.kısım)
4.Buz ve Ateşin Şarkısı 3 (2.kısım)
5)Buz ve Ateşin Şarkısı 4 (1.kısım)
6) Grinin Elli Tonu
7) Özgürlüğün Elli Tonu
8)Karanlığın Elli tonu
9) Sisle Gelen Yolcu







Vampirleri SEVMİYORUM!




Herkesin hayal ettiği bu değil midir? Hepimiz (ben dahil) vampirle ilgili film yada kitaplara ilgi duymuşuzdur bir zamanlar. Ölümsüzlük, yaralanmayan vücut, kilometreleri görebilen gözler ve uçup kaçma vs. Ama gerçekler acıdır ve gerçeğe döndüğümüzde gördüğümüz tek şey şudur;







Vampirlerin tuvalette doğanı.

Bir grup insanın bu saçma fanteziye nasıl kapıldığını anlayamıyorum. Kitaplar yazılıyor, filmler çekiliyor,  yani baya para dönüyor bu işin içinde. En son eskiden yazdıklarıma bir göz geçirdim ve cidden kendimden utandım neden biliyor musunuz? Çünkü lanet olası vampir hikayesiydi. Vampirex adlı dünyada, Waxe adındaki bir anakarakterin başından geçenleri anlatıyordu. Sonra sürülüp dünyaya gidiyordu.. Gerçekten hangi biriniz sevgilinizin parlayan bakışları olmasını veya dokunduğunuzda atmayan bir kalple karşılaşmak ister ki? Edward, Damon, Stefan, Lestat ve daha fazlasını bir kenara bırakın, gerçekle yüzleşin;



(Bu arada eski filmleri seviyorum adamlar gerçekçi bi kere.)

Bunu görünce aşık mı olursun yoksa bildiğin tüm duaları okur musun? Ben götüme vura vura ardıma bakmadan kaçarım. (Hiç dua bilmiyorum o yüzden.)



Adamların hayalini kurduğu şeye bak. Şimdi bunu edwardla karşılaştıralım.
Sivri Diş ; Yes                                                                                    
Kan Emicilik; Hat safhada*                                                               
Beyaz Ten; Olraayt                                                                   
Süper güçler; Evet                                                                           
Gözlerde ve kulaklarda hassasiyet ; Tam üstüne bastın.            
Soğukluk; Deforme olmuş vücut.                                                   
                                                                                                         
Ama Edoo hayvan kanı emiyo yhaaaaa.. s..s.s.sss. 
Ondan önce napıyordu? Ha? Napıyordu? Vampire Knight kadar modern değildiler hap atınca su kana dönüşmüyordu. 

Peki şimdii elimizden hiç bişey gelmedi. Karşımızda bizi öldürmek isteyen vampir sevgilimiz var. Uçup kaçamıyor nede osmanlı tokadı atabiliyoruz. Önümüzde tıslayıp duruyor. O kadar anime seyredip oyun oynayınca haliyle bilgelik oluyor biraz. Düşmana karşı düşman veya kana kan dişe diş. Elimizde yapacak tek var en büyük düşmanlarını ortaya çıkartmak.

1.Seçenek Zombiler ; onlarda yarı ölü olduklarından sadece zaman kazandıracaktır.








2.Seçeneğimiz ise Profesör Lupin 

Kurt adamların sadık olduğunu söylemiş miydim? Eğer ikisinden birini seçecekseniz o zaman orda öldünüz üzgünüm neyse ki tanıdık imam var.
Hayır! Bu seksi ve durdulamaz şeylerin zayıf noktası nedir biliyor musunuz?



Sarımsak.

Köşedeki manavdan tanesi 30 kuruşa alabilirsiniz..


Özet olarak buradan okuyabileceğiniz gibi bir çok saçmalık mevcut. Sevdiğim tek kan emiciler yarasalardır. Ben vampirleri sevmiyorum onlar hakkında kitap okuyan insanları garip buluyorum merak etmeyin yakında üşengeçlikten kurtulursam kitabımı bitireceğim o zaman da vampirsiz dünyanın daha güzel olduğuna inacaksınız.
He bide son olarak ;  WhatsApp'ı desteklenmeyen bir cihaza indirmeye çalışıyorsanız, cihazınız desteklenmediğini söyleyen bir mesaj alırsınız ve WhatsApp'ı indiremezsiniz. Şu an için tabletlere, bilgisayarlara veya yalnızca Wi-Fi kullanan cihazlara destek sağlamıyoruz ve yakın gelecekte bunu yapmayı planlamıyoruz. 
Bunu yazan WhatApp ekibinin amına koyayım.

Free Website templateswww.seodesign.usFree Flash TemplatesRiad In FezFree joomla templatesAgence Web MarocMusic Videos OnlineFree Wordpress Themeswww.freethemes4all.comFree Blog TemplatesLast NewsFree CMS TemplatesFree CSS TemplatesSoccer Videos OnlineFree Wordpress ThemesFree CSS Templates Dreamweaver