Yeni 2 - 3 bölümlük bir hikayeye başladım.
Adı "Hipersomnia" Bir gencin adıyla tezat olan hikayesini anlatıyor.
Zaman bulursam Junjou Romantica adlı animenin tanıtımı yapacağım.
Birazda Aydınlıktan kısa bir demeç vereyim;
Samuel
“Bu kadar güçsüz
olduğumu bilmiyordum..”
“Sana hiç dokunmamışım,
Hayatına hiç girmemişim,
Beni hiç tanımamışsın gibi, mutlu
ol.. Seni seviyorum.”
“1320”
“Büyük olan ben olmama rağmen,
onu arkasından izledim hep..”
Ağaçlarının arasında
güneşin toprağı ısıttığı nadir yaz gününde omzuna yaslanıyordu Ahen. Havada uçuşan kiraz çiçeklerinin sorgusuzca
üzerine düşmesini çok seviyordu.
“Bencildim. Ne istediğini
bilmeden onu değiştirdim. Ama mutluyum. Eşit olmasak bile gizlendiğimiz
sığınağımızda eşittik. Prens veya uşak kavramı yoktu. Samuel ve Ahen vardı.
Bencilim. Çünkü o beni seviyor. Artık hiç başlamasını istemediğim günleri iple
çeker oldum. Bu yerde benim ve bana ait olan birinin varlığı mutlu ediyor.
Tatlı sözlerle beni kurtarmasını bekleyemem. Ölüme yaklaşsam da bu benim olduğu
gerçeğini değiştirmiyor..”
“Bunları düşünecek
zamanımız yok..”
“İleride ne yapmayı planlıyorsun?”
“Senin yanında olmayı.”
Utandı. Ama buna hiç
gerek yoktu. Boş boşuna kuruntu yaptığını ondan daha iyi biliyordu. Hayal
dünyasında kaybolan biri olmaktansa acıyı yaşayarak öğrenmeyi tercih ederdi. En
azından bulunduğu konum bunu yapmasını gerektiriyordu. Arkasında onun yaptıklarını
görmesini istemediği biri olunca nasıl hızlıca kaçıyorsa bu sefer de aynısını
yapabilir miydi bilmiyordu. Gözleri gökyüzüne bakmak istese de onun yanındayken
hiçbir saniyeyi kaçırmak istemiyordu. Her ne kadar midesi yansa da kalbi
yerinden çıkacakmış gibi astada özünde ondan başka hiçbir şey istemiyordu. Zamanla oynayıp atacağı bir
oyuncaktı o babasına göre. Ama çok fena yanılıyordu.. Yanaklarında kızarıklığı fark etmeden cevap vermeliydi. Çenesini saçlarına
yaklaştırdı. Herkesten saklı tuttuğu elini daha da sıkı kavradı.
“Kalp atışlarımı
hızlandırıyorsun.”
Sağ elini yerden kaldırıp
göğsüne bastırdı.
“Dinlememe izin ver.”
Yeni açan ortanca çiçekleri
gibi tehlikeliydiler. Güzel görünüp hoş kokmasına rağmen, zehirliydi içi.
Samuel Ahen’yle beraber çiçek açıp solmak istiyordu. Henüz duygularına yeniden
yön verecek yaşta olmasına rağmen koparıp atamıyordu içinde filizlenen
ortancayı.
“Samy”
Dudakları nefesini
engelleyecek kadar yaklaştığında onu durdurması gerekiyordu. Hiç kimse göremezdi
ama yinede heyecanını bastıramıyordu. Güneşin dalların arasında parladığı bu
yer onlar için özel olacaktı birkaç dakika sonra.
“Seni seviyorum.”
İlk adımı atan hep Ahen’di.
O sözlerinde emin değildi hiçbir zaman.
“Belki seviyorum., Sanırım sensiz yapamıyorum, benim
için önemli olabilirsin..” gibi belirsiz cümleler birbirlerini takip ediyordu.
“İlk başta seni sevme
hakkı vermediler bana. Sevecek kimsem yoktu. Bende sen beni sev istedim.”
Çimenlere uzandılar.
Düşündüğünde gözlerinde ki mavi derinlik kimsede yoktu. Binlerce kişinin
yaşadığı bu sarayda hiç kimse ona böyle bakmamıştı. Yada cesareti mi yoktu.?
“Kaçabilir miyiz ki?”
Ahen uzanmış Samuel ise
sağ dirseğine bütün ağırlığını vererek yaslanıyordu.
“Tabiî ki..
Yer çekimine karşı
koyamadığı saçları dökülüyordu omzundan aşağı. Ahen eliyle okşamaya yeltendi
“..senin için bir problem olmasa”
Sağ dirseğinin hiç
kımıldatmadan sol eliyle omzunu sıkıca kavradı.
“Bu sefer.. kontrolü ben
ele alacağım.” Siyah saçları tamamen çimenlere değdiğinde artık geri dönüşü
yoktu.. Onu öpmüştü bi kere..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder